Kendi kendime şu soruyu sordum: "Neden bizim edebiyatımızda, İslami perspektiften yazılmış, Kur’an ve Sünnet çizgisine sadık ama aynı zamanda edebi lezzeti yüksek, sürükleyici, derli toplu bir Musa Peygamber romanı yok?"
İşte bu rahatsızlık, beni sadece bir okur olmaktan çıkarıp, bu ağır yükün altına girmeye, yani yazmaya itti.
Katı Kaynak Hiyerarşisi
Bu romana başlarken üzerimde hissettiğim sorumluluk, kendime katı bir "Kaynak Hiyerarşisi" belirlememe neden oldu. Bu, benim anayasamdı:
Kur’an-ı Kerim: Tartışmasız ilk ve en üst merci. Ayetlerin çizdiği sınırların dışına asla çıkılmayacak.
Sahih Hadisler: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sahih rivayetleri, olayların detaylandırılmasında ikinci ana kaynak olacak.
Muteber Tarih Kaynakları: Taberi, İbn Kesir gibi İslam tarihçilerinin süzgecinden geçmiş rivayetler.
Amacım; modern ideolojilerin, anakronik yorumların ve şahsi kurguların gölgesinden kurtarılmış, "otantik" bir Hz. Musa portresi çizmekti. Eserdeki her diyalog, her sahne ve her duygu analizi, işte bu sağlam temeller üzerine inşa edildi.
Firavun Dışarıda Değil, İçimizde
Bu romanı yazarken gördüm ki; Hz. Musa’nın hikâyesi sadece M.Ö. 1300’lerde Mısır çöllerinde yaşanmış bitmiş bir olay değil. Firavun, sadece bir kralın unvanı değil; içimizdeki kibrin, "ben" diyen nefsin adı. Kızıldeniz, önümüze çıkan engellerin; Tîh Çölü ise kendimizi bulmak için kaybolduğumuz o zorlu yalnızlıkların adı.
Musa Peygamber romanı, sadece tarihi bir macera değil; zulme karşı adaletin, esarete karşı özgürlüğün ve en karanlık anda bile "Rabbim benimledir, O bana bir yol gösterecektir" diyebilen sarsılmaz imanın destanıdır.
Ve Şimdi: Yayınlanmanın Eşiğinde
Aylar süren araştırmalar, uykusuz geceler, kelime kelime işlenen kurgu ve defalarca yapılan revizyonların ardından, bugün büyük bir heyecan içindeyim.
Romanım, yayın dünyasına ilk adımını attı. ISBN numarası alındı, yayıneviyle sözleşmemiz imzalandı ve şu an kapak tasarımı ve dizgi aşamasındayız. Çok yakında, matbaa makinelerinin o kendine has kokusu arasında, "Musa Peygamber" kitabının ete kemiğe bürünmüş haliyle raflardaki yerini alacağını bilmek, tarifsiz bir mutluluk.
Temennim odur ki; bu eser, okuyucunun kalbinde de benim hissettiğim o boşluğu doldursun. Musa’nın asası, sadece denizi değil, nefislerimizin karanlığını da yarmaya vesile olsun.

Yorumlar