Elon Musk’ın son dönemde ısrarla tekrar ettiği “yapay zekâ ve robotik otomasyon sayesinde çalışmanın bir zorunluluk olmaktan çıkıp tercihe dönüşeceği” tezi, yalnızca fütüristik bir heyecan değil, hukuk devleti için de ağır bir dayanıklılık sınavı anlamına geliyor. Bu tür çıkışları zaman zaman hafife alsak da, geleceğin büyük ölçüde böylesine iddialı hayaller kuran birkaç kişinin trilyon dolarlık şirketleri ve projeleri tarafından şekillendirildiğini düşündüğümüzde, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir meseleyle karşı karşıya olduğumuz açık.
Musk, literatürde yerleşik
“Evrensel Temel Gelir” (Universal Basic Income – UBI) fikrini kimi zaman
“bolluk ekonomisine dayalı, yüksek gelirli bir gelecek” tasviriyle bir adım
öteye taşıyor; bu çerçevede “Evrensel Yüksek Gelir” (Universal High Income) ifadesiyle
anılan bir düzen tahayyül ediyor. Üretim maliyetlerinin sıfıra yaklaştığı bu
tür bir dünyada, Roma Hukuku’ndan beri kurduğumuz mülkiyet, borç ve ceza
rejimleri, bütünüyle hükümsüz hale gelmese bile, zaman içinde yeniden
kurgulanmaya zorlanacaktır.
Bu nedenle, bugün için bir ütopya
gibi görünen “çalışmasız toplum” idealinin hukuk dünyası bakımından muhtemel
sonuçlarını, konuyu yer yer yerelleştirerek tartışmaya çalıştım. Önümüzdeki on
yıl içinde karşımıza dikilecek temel soru şudur: İnsan emeğinin eski
ağırlığını yitirdiği, hatta neredeyse gereksizleştiği bir dünyada, üzerine
titrediğimiz mevcut hukuk düzeni ayakta kalabilecek mi?
1. İş hukukunun temeli
sarsılıyor: “Bağımlılık unsuru”nun sonu
4857 sayılı İş Kanunu’nun ve
yerleşik Yargıtay içtihatlarının iş sözleşmesini tanımlarken aradığı kurucu
unsur, işçinin işverene olan “hukuki ve ekonomik bağımlılığı”dır. Musk’ın
öngördüğü dünyada insan emeği asli üretim faktörü olmaktan çıkarsa, bu bağımlılık
ilişkisi de belirgin biçimde zayıflayacaktır.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF)
2023 tarihli “İşlerin Geleceği” Raporu, 2027 yılına kadar küresel ölçekte 83
milyon işin otomasyon nedeniyle ortadan kalkacağını, buna karşılık sadece 69
milyon yeni işin yaratılacağını öngörüyor. Ortaya çıkan 14 milyonluk “yapısal
işsizlik” açığı, klasik iş hukuku araçlarıyla (kıdem tazminatı, işe iade, iş
güvencesi hükümleri) yönetilmesi son derece güç bir tabloya işaret ediyor.
Buradan bakıldığında hukuk
dünyası, 4857 sayılı Kanun’un uygulama alanının daraldığı; emeğin yerini
“gönüllü katkı”nın, iş sözleşmesinin yerini ise çeşitli “katılım
sözleşmeleri”nin aldığı sui generis bir rejime geçişe hazırlanmak zorunda
kalacaktır. Çalışma ilişkisinin zemini “geçim”den çok “özne olarak
katılım”a kaydıkça, mevcut iş hukukunun dayanakları da kaçınılmaz biçimde
sorgulanacaktır.
2. Mali hukukta yeni arayış:
Algoritmik artı-değerin vergilendirilmesi
“Evrensel Yüksek Gelir”in
finansmanı, klasik vergi teorisinin sınırlarını zorlayan bir yaklaşımı
gerektiriyor. Bugünkü sistemde gelir vergisi büyük ölçüde beşerî emek, ticari
kazanç ve sermaye getirileri üzerine kurulu. Peki üretim, Tesla’nın Optimus robotları
ya da xAI’nin algoritmaları tarafından gerçekleştirildiğinde verginin gerçek
matrahı ne olacaktır?
Türkiye’de 7194 sayılı Kanun ile
hayatımıza giren Dijital Hizmet Vergisi (%7,5), bu dönüşümün henüz emekleme
aşamasında bir örneği sayılabilir. Robotik üretimin ve otomasyona dayalı veri
ekonomisinin yarattığı devasa verimlilik ise Thomas Piketty’nin meşhur
eşitsizlik formülünü (sermaye getirisi > ekonomik büyüme) daha da
keskinleştirme potansiyeli taşımaktadır.
Buradan görünen tablo şudur: Vergi
hukuku, “insan emeğinin vergilendirilmesi” ilkesinden uzaklaşarak,
algoritmaların ve otonom sistemlerin ürettiği artı-değeri esas alan yeni
mekanizmalara evrilmeye adaydır. “Algoritmik Üretim Vergisi”, “Otomasyon
Kesintisi” veya benzeri araçlarla gelirin yeniden dağıtımına odaklanan bir mali
mimari kaçınılmaz gündem maddesi haline gelecektir.
3. Anayasa madde 35 ve
mülkiyetin “sosyal işlevi”
Anayasamızın 35. maddesi mülkiyet
hakkını güvence altına alırken, bu hakkın “kamu yararı amacıyla”
sınırlanabileceğini ve “toplum yararına aykırı kullanılamayacağını” açıkça
belirtir. Bu hüküm, üretim araçlarının yapay zekâ ve robotik sistemler eliyle
yoğunlaşacağı bir ekonomide daha da kritik bir yere oturacaktır.
Yapay zekânın temel üretim
araçlarını fiilen tekelleştirdiği bir senaryoda, devletin “pozitif
yükümlülükleri” çerçevesinde müdahale yetkisinin genişlemesi gündeme
gelebilecektir. Üretim maliyetlerinin sıfıra yaklaştığı bir dünyada, özel
mülkiyete konu robotların ve algoritmik sistemlerin ürettiği mal ve hizmetlere,
devletin sosyal devlet ilkesi uyarınca erişimi güvence altına alan idari
araçlarla müdahalesi, yalnızca siyasal bir tercih değil, hukuki bir zorunluluk
halini alabilir.
Bu çerçevede mülkiyet hukuku,
mutlak sahiplikten ziyade, temel üretim araçlarına yönelik bir “erişim hakkı”
doktrinine doğru genişlemeye açıktır. Robotlar ve algoritmalar üzerinde özel
mülkiyet devam ederken, bunların çıktısına toplumsal erişim, anayasal düzeyde
yeni tartışmaların merkezine yerleşecektir.
4. Kriminoloji ve sosyoloji
açısından “boş zaman” sorunu
Elon Musk’ın “çalışmanın olmadığı
dünya” hayali, kriminoloji ve sosyoloji açısından da ciddi risk alanları
barındırıyor. Sam Altman’ın finanse ettiği OpenResearch laboratuvarının Temmuz
2024 tarihli Evrensel Temel Gelir raporu, bu açıdan dikkat çekici bulgular
içeriyor. Rapora göre temel gelir alan bireyler çalışma saatlerini belirgin
ölçüde azaltırken, artan boş zaman her zaman beklendiği gibi “toplumsal
faydaya” dönüşmüyor; daha çok kişisel eğlence ve keyfi aktivitelere yönelme
eğilimi güçleniyor.
Bertrand Russell’ın 1930’larda
altını çizdiği üzere, örgütlenmemiş ve anlamla desteklenmemiş boş zaman,
bireysel tatminsizlik ve toplumsal kuralsızlık üretme riski taşır. Türk Ceza
Kanunu’nun malvarlığına karşı suçlara ilişkin maddeleri, gelecekte “ihtiyaç”
saikiyle değil, “can sıkıntısı” ya da “varoluşsal tatminsizlik” saikiyle
işlenen eylemlerle daha sık karşılaşabilir.
Bu tablo, ceza politikasının
ağırlığını yalnızca hürriyeti bağlayıcı cezalara değil, bireyi yeniden anlam,
aidiyet ve sorumluluk üretebileceği bir hayata döndürmeyi hedefleyen
rehabilitasyon modellerine kaydırmayı gerektirecektir. “Çalışmasız toplum”
ütopyası, ceza adalet sistemini de baştan aşağı düşünmeye zorlayacaktır.
5. Uyuşmazlık çözümünde eksen
kayması: Manevi tazminatın yükselişi
Maddi kaygıların azaldığı bir
toplumda uyuşmazlıkların ekseni, büyük olasılıkla “malvarlığı hakları”ndan
“şahıs varlığı hakları”na doğru kayacaktır. İnsanlar zorunlu çalışma
ilişkilerinden görece kurtuldukça, çatışmaların yeni zemini sosyal statü,
tanınma arzusu, itibar ve dijital kimlik olacaktır.
6325 sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, bu dönüşüm sonrasında salt ticari alacak
ve iş uyuşmazlıklarından ziyade; itibar, dijital kimlik ve kişilik haklarına
yönelik saldırıların çözümünde başvurulan temel mekanizmalardan biri haline gelebilir.
Uyuşmazlıkların ana ekseni “ne kadar ödeyeceğiz?” sorusundan çok “kişilik ve
itibar nasıl onarılacak?” sorusuna kaydıkça, arabuluculuk pratiği de buna göre
yeniden şekillenecektir.
Bu bağlamda hukuk pratiği, klasik
maddi tazminat hesaplamalarından sıyrılıp; dijital kişilik, itibar ve
görünürlüğün korunmasına odaklanan, ağırlığı manevi tazminata kayan yeni bir
çerçeveye doğru evrilecektir.
Sonuç: Negatif özgürlükten
pozitif yükümlülüğe
Musk’ın bugün bize ütopik görünen
öngörüleri gerçekleşirse, Anayasa Mahkemesi’nin önünde tarihî nitelikte bir
dosya belirebilir: “Çalışma hakkı” (Any. md. 49), devletin vatandaşlarına iş
bulma ödevi midir, yoksa vatandaşın çalışmama özgürlüğünün
anayasal teminatı mı?
Bugünün hukuk düzeni, esasen
sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre inşa edildi. Yapay zekâ devrimi ise aynı
düzeni baştan kurmayı değilse bile, derinlemesine gözden geçirmeyi zorunlu
kılıyor. Yakın gelecekte hukuk reformlarının fitili, yalnızca Adalet Bakanlıklarının
koridorlarında değil, Silikon Vadisi’ndeki sunucu odalarında da ateşlenecek
gibi görünüyor.
KAYNAKÇA
Raporlar ve Araştırmalar
- OpenResearch. (2024, Temmuz). Unconditional
Cash Study: Findings on Employment and Health. (Erişim:
openresearchlab.org)
- World Economic Forum (WEF). (2023). The
Future of Jobs Report 2023. Geneva: World Economic Forum.
Kitaplar ve Makaleler
- Piketty, T. (2014). Yirmi Birinci
Yüzyılda Kapital. (Çev. Hande Koçak). İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
- Russell, B. (2016). Aylaklığa Övgü.
(Çev. Mete Ergin). İstanbul: Cem Yayınevi. (Orijinal basım: In Praise
of Idleness, 1935).
Diğer Kaynaklar
- Musk, E. (2023, Kasım). AI Safety Summit,
Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ile Görüşme. (Musk'ın "işin
isteğe bağlı olacağı" ve "universal high income" tezlerinin
birincil kaynağı).

Yorumlar