Yeni alınan cep telefonunun faturası kesilirken, mali müşavirin sesi kulağımızda yankılanır: "KDV’sini indiririz, tamamını gider yazarız." Bu basit muhasebe kaydı, o an için vergi matrahını hafifleten bir avantaj gibi görünür. Ancak bu seçim, aynı anda, hukuki bir makas değişimidir. Bir kapı sessizce kapanırken, bambaşka kuralların geçerli olduğu bir alana adım atılır. O ürün, artık "tüketici malı" değildir.
Hukuki Eşik:
"Tüketici" Sıfatı Nerede Biter?
Bu hukuki ayrımın dayanağı,
TKHK'nın 3. maddesindeki net tanımdır. Kanun, tüketiciyi "ticari veya
mesleki olmayan amaçlarla" hareket eden kişi olarak tanımlar.
Avukatlık faaliyeti, Türk Ticaret
Kanunu anlamında "ticari işletme" değildir. Niteliği gereği
profesyonel mesleklerdendir ve tartışmasız bir şekilde "mesleki
faaliyet" sayılır.
Bu tanım, şuna neden olur:
- Avukatın ofis işleri için aldığı bilgisayar, yazıcı
veya cep telefonu;
- Bekleme odasına yahut salona aldığı mobilya;
- Ve en önemlisi, duruşmalara, keşiflere gitmek için
kullandığı ve yakıtını, amortismanını gider gösterdiği otomobil...
Bu satın almaların hiçbiri
"tüketici işlemi" değildir. Üstelik Yargıtay ve Bölge Adliye
Mahkemesi kararları bu çizgiyi istikrarlı bir şekilde korumaktadır: Amaç
mesleki ise, koruma tüketici koruması değildir; bu durumda ne garanti ne de
TKHK kapsamındaki seçimlik haklar uygulanır.
İki Ayrı Hukuk, İki Ayrı
Dünya: Konfor Alanı vs. Profesyonel Alan
Mesele, 'garanti var mı, yok mu?'
sorusunun ötesindedir. Çünkü cevap basittir: Mesleki amaçla yapılan alımda 6502
sayılı Kanun anlamında tüketici garantisi yoktur. Zira mesleki amaçla hareket
etme halinde ortada bir tüketici işlemi söz konusu değildir. Esas fark, tabi
olunan hukuki rejimde yatar.
- TKHK (Konforlu Alan): Bu rejim, bilgi ve güç
bakımından "zayıf" kabul edilen tüketiciyi kayırmak için
tasarlanmıştır. Ayıp ihbar süreleri esnektir. Seçimlik haklar (iade,
değişim, onarım) güçlüdür. Tüketici Hakem Heyetleri ile süreç hızlı ve
neredeyse maliyetsizdir.
- TBK (Profesyonel Alan): Bu rejim, tarafların
eşit ve "basiretli" olduğu varsayımı üzerine kuruludur. Bir
profesyonelden, aldığı malı derhal incelemesi ve ayıbı fark ettiğinde
"gecikmeksizin" (derhal) bildirmesi beklenir. Aksi halde haklar
düşer. Yargılama yolu daha uzun, teknik ve masraflıdır.
Gider gösterdiğimiz her ürünle,
TKHK'nın sağladığı bu konfor alanından gönüllü olarak feragat etmiş ve
profesyonel arenanın kurallarını kabul etmiş oluruz.
En Büyük İkilem: Çelişkili
Davranış Yasağı
Konunun en kritik tarafı,
avukatın iç dünyasındaki yanıltıcı kararda gizlidir: "Ben bunu hem gider
yazarım hem de bozulursa tüketici hakkımı kullanırım."
Mevcut hukuk düzenimiz, buna izin
vermez. Çünkü bir malın faturasını büronuz adına aldığınızda, Maliye'ye
dönüp şu beyanda bulunursunuz:
"Bu mal, benim mesleki
faaliyetimin bir parçasıdır. Bunu kullanarak gelir elde ediyorum, bu nedenle
maliyetini gider olarak düşüyorum."
Aynı mal arızalandığında, bu kez Mahkemeye
(veya Ticaret Bakanlığı'na) dönüp şunu diyemezsiniz:
"Ben bu malı aslında kişisel
amaçlarımla almıştım, o yüzden tüketiciyim; ürünün garantisi var; benim de
seçimlik haklarım var."
Bu, hukukun temel ilkelerinden
olan "çelişkili davranış yasağı" (venire contra factum proprium) ile
engellenir. Mesele satıcıyı yanıltmak değil, iki ayrı merciye iki ayrı ve
birbiriyle çelişen beyanda bulunmaktır. Mahkemeler de tam olarak bu çelişkiyi
görür ve avukatın tüketici olmadığına hükmeder.
Bilinçli Bir Hukuki Seçim
Otomobil, bu ikilemin en ciddi
sonuçlar doğurduğu yerdir. Yakıtı, amortismanı, bakımları deftere
işlenmiş bir aracın, "tüketici aracı"nın garantisine sahip olduğunu
düşünmek sıradan bir kişi için mümkündür. Ama bir avukat için basireti
gereği ve hukuken imkânsızdır. O araç için ancak TBK'nın ayıp hükümleri
veya üreticinin/satıcının sunduğu ek ve satış sonrası bakım sözleşmesine
dayalı garantiler (varsa) devreye girer.
Günün sonunda, önümüzde duran
bilinçli bir hukuki seçimdir. Bu, "vergi avantajı mı yoksa büyük bir
hukuki güvence mi?" sorusuyla ilgilidir. Çoğu zaman, milyonlarca liralık
bir üründeki iki yıllık güçlü tüketici koruması (garanti, iade, değişim,
ücretsiz tamirat hakkı dahil), o ürünün KDV indiriminden ve gider yazılmasından
kaynaklanan vergi tasarrufundan çok daha değerlidir.
Burada yapılan hata, genellikle
bir avantajı seçmek değil; bu seçimi bilinçsizce yapmaktır. Hangi ürünü hangi
sıfatla aldığımızı bilmek, o faturayı alırken hangi hukuki kapıdan geçtiğimizin
farkında olmak, avukat olarak mesleki basiretimizin de bir parçasıdır.
Elbette bu yazıda biz genel
olarak avukatın alım işlemini konu ettik. Ama sigorta şirketi, banka ve telekomünikasyon
gibi sağlayıcılardan alınan hizmetler de işin bu yazının konusu olmayan diğer
boyutunu oluşturuyor.
Son soru: Peki ya, eve alıp, faturasını deftere işlediğimiz o güzel, büyük televizyon arızalanırsa!

Yorumlar