Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Musa Peygamber'in Hayatını Romanlaştırmak

Bir okur ve bir inanan olarak zihnimde ve kalbimde uzun süredir dönüp duran, beni rahatsız eden bir boşluk vardı. Ne zaman Hz. Musa’nın o muazzam, o epik ve ibret dolu hayatını okumak istesem, kendimi iki uçurumun arasında buluyordum. Bir yanda; fazlasıyla akademik, kuru, olayların ruhunu ve psikolojik derinliğini ıskalayan, sadece kronolojik bilgi veren didaktik eserler... Diğer yanda ise; Batı menşeli, Hollywood soslu, görselliği güçlü ama hakikati tahrif eden, peygamberlik vakarını zedeleyen, bizim inanç dünyamıza ve kaynaklarımıza tamamen yabancı kurgular... Kendi kendime şu soruyu sordum: "Neden bizim edebiyatımızda, İslami perspektiften yazılmış, Kur’an ve Sünnet çizgisine sadık ama aynı zamanda edebi lezzeti yüksek, sürükleyici, derli toplu bir Musa Peygamber romanı yok?" İşte bu rahatsızlık, beni sadece bir okur olmaktan çıkarıp, bu ağır yükün altına girmeye, yani yazmaya itti. Katı Kaynak Hiyerarşisi Bu romana başlarken üzerimde hissettiğim sorumluluk, kendime katı b...

Suret ve Hakikat: Hz. İsa'nın "Beyazlaşan" Çehresi

Zihninizde "Hz. İsa" dendiğinde beliren imgeyi bir yoklayın. Muhtemelen gözünüzün önüne; omuzlarına dökülen kumral dalgalı saçları, hüzünlü ama berrak mavi gözleri, süt beyazı teni ve ince hatlarıyla, adeta bir Rönesans tablosundan fırlamış o "tanıdık" sima geliyor. Peki, bu imgenin tarihsel bir hakikatten ziyade, yüzyıllara yayılan kültürel bir inşa ve Batı'nın kendi narsisistik aynasındaki bir yansıma olduğunu söylesem? Tarihsel veriler ile sanatsal tahayyül arasındaki makas, belki de hiçbir figürde Hz. İsa'da olduğu kadar açılmamıştır. Celileli bir beşerin, nasıl olup da Avrupalı bir ikona dönüştüğünün izini sürmek, sadece bir sanat tarihi okuması değil, aynı zamanda hakikatin nasıl eğilip büküldüğüne dair bir ibret vesikasıdır. Coğrafyanın Söylediği: Beşer Olarak İsa Tarihin tozlu sayfalarını aralayıp miladi birinci yüzyılın Kudüs ve Celile sokaklarına indiğimizde, karşımıza çıkan manzara kilise duvarlarındaki o steril fresklerden çok başkadır. İsa, bir ...

Sabahattin Ali Yaşasaydı Türk Edebiyatı Nereye Evrilirdi?

Edebiyat tarihi genellikle yazılanlar üzerinden okunur; ancak bazen yazılamayanlar , kütüphaneler dolusu kitaptan daha ağır bir gölge bırakır. Sabahattin Ali ’nin 1948’deki trajik ölümü, Türk edebiyatı için yalnızca biyolojik bir kayıp değil, düşünce dünyamızda derin bir inkıta anlamına gelir. O, sadece başarılı öyküler yazan bir edip değil; Türkçenin anlatı imkânlarını " köy gerçekçiliği " ile "şehirli melankoli" arasında kurduğu köprüyle genişleten bir isimdi. Bu yazı, Sabahattin Ali’nin yarım bırakılan hayat çizgisini boş bir varsayım alanı olarak değil; edebiyatımızın kaybettiği sosyolojik ve psikolojik imkânları yeniden düşünmek için bir inceleme zemini olarak ele alıyor. O karanlık sınır aşılabilseydi, Türk edebiyatının akışı hangi yeni yönlere kırılırdı? 1. Dilin Kristalleşmesi: Yalınlıktan Varoluşsal Sancıya Sabahattin Ali’nin edebiyat yolculuğuna bakıldığında, dilinin Kuyucaklı Yusuf ’taki epik anlatıdan Kürk Mantolu Madonna ’daki içsel monologlara doğr...

Elon Musk’ın “Çalışmasız Toplum” Ütopyasında Hukuku Yeniden İnşa Etmek

Elon Musk ’ın son dönemde ısrarla tekrar ettiği “ yapay zekâ ve robotik otomasyon sayesinde çalışmanın bir zorunluluk olmaktan çıkıp tercihe dönüşeceği” tezi, yalnızca fütüristik bir heyecan değil, hukuk devleti için de ağır bir dayanıklılık sınavı anlamına geliyor. Bu tür çıkışları zaman zaman hafife alsak da, geleceğin büyük ölçüde böylesine iddialı hayaller kuran birkaç kişinin trilyon dolarlık şirketleri ve projeleri tarafından şekillendirildiğini düşündüğümüzde, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir meseleyle karşı karşıya olduğumuz açık. Musk, literatürde yerleşik “ Evrensel Temel Gelir ” ( Universal Basic Income – UBI ) fikrini kimi zaman “bolluk ekonomisine dayalı, yüksek gelirli bir gelecek” tasviriyle bir adım öteye taşıyor; bu çerçevede “ Evrensel Yüksek Gelir ” ( Universal High Income ) ifadesiyle anılan bir düzen tahayyül ediyor. Üretim maliyetlerinin sıfıra yaklaştığı bu tür bir dünyada, Roma Hukuku ’ndan beri kurduğumuz mülkiyet, borç ve ceza rejimleri, bütünüyle...