4.000 TL’lık Adalet ve Sistemin İflası
Bu hafta Resmî Gazete’de yayımlanan bir Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı, Türk yargı sisteminin kanayan bir yarasını bir kez daha gözler önüne serdi. Ergül Karbadağ başvurusunda, bir kürtaj işlemi sırasında rahmi ve bağırsağı delinen, hayati tehlike atlatan, bir yıla yakın hastanede yatan, bir kadına, yaşadığı bu tarifsiz acılar için uygun görülen manevi tazminat sadece 4.000 TL idi. AYM, bu miktarın başvurucunun uğradığı zararla "orantısız" olduğuna ve maddi ve manevi varlığın korunması hakkını ihlal ettiğine hükmetti.
Bu karar, münferit bir yargısal hatanın ötesinde, sistemik bir çöküşün habercisidir. Yıllardır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AYM'nin sürekli ihlal kararlarıyla baskı altında tuttuğu, ancak Yargıtay'ın katı içtihatları nedeniyle bir türlü aşılamayan "yetersiz manevi tazminat" sorunu, artık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Nitekim Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez'in bu yılki adli yıl açılış konuşmasında, "manevi tazminatın zenginleşme aracı olmaması gerektiği konusundaki içtihadımızın ve uygulamamızın yeniden gözden geçirilmesi kanaatindeyim" şeklindeki tarihi çıkışı, bu dış baskının yargının zirvesinde ne denli hissedildiğinin en net itirafıdır. Bu çıkış, bir temenniden çok, AİHM ve AYM kararlarının yarattığı baskı altında bir zorunluluğun ilanıdır.
AYM İçin "Pilot Karar" Vakti Geldi mi?
Yargıtay'ın on yıllardır kemikleşmiş "zenginleşme
yasağı" ilkesi, iyi niyetli bir prensipten, adaleti sembolik rakamlara
indirgeyen bir mekanizmaya dönüşmüştür. Mevcut anlayışla verilen kararlar,
süregelen yüksek enflasyonist ortamda birleştiğinde bu ilkeye sığınılarak
hükmedilen komik rakamlar, mağdurun acısını dindirmek yerine, adalet sistemine
olan güveni temelden sarsmaktadır. Bu durum, tek tek hâkimlerin takdir hatası
değil, binlerce davayı etkileyen, öngörülebilir ve tekrarlanan hak ihlalleri
üreten "yapısal bir sorundur".
Tam da bu noktada, AYM'nin elindeki en güçlü araç olan
"pilot karar" usulü devreye girmelidir. Pilot karar, bir hak
ihlalinin yapısal bir sorundan kaynaklandığı tespit edildiğinde, binlerce
benzer başvuruyu tek tek ele almak yerine, sorunun kaynağını kurutmak için
yasama veya yargı organlarına yol gösteren bir mekanizmadır.
AYM'nin bu yola başvurabileceğine dair en güçlü emsal, yine
kendi verdiği taze bir karardır. Mahkeme, yasal faiz oranlarının enflasyon
karşısında erimesiyle alacaklıların mülkiyet hakkının sistematik olarak ihlal
edildiğine hükmederek bir pilot karar vermiş ve sorunun çözümü için TBMM'ye
süre tanımıştır.
İki sorun arasındaki paralellik çarpıcıdır: Nasıl ki sabit
bir yasal faiz oranı, paranın alım gücü kaybını karşılayamıyorsa, katı bir
"zenginleşme yasağı" doktrini de insanın çektiği acının ve uğradığı
onur kırıklığının karşılığını verememektedir. Her ikisi de hukuki bir kurgunun
hayatın gerçeklerinden kopmasıyla sistematik hak ihlalleri üretmektedir.
Yetersiz manevi tazminat nedeniyle bireysel başvuru sayısının patlama
potansiyeli taşıdığı bu dönemde, AYM'nin bir pilot kararla bu kangren olmuş
soruna neşter vurması, hem yargısal kaynakların etkin kullanımı hem de adaletin
tesisi için kaçınılmazdır.
Çözüm Uzakta Değil: Doktriner Zenginlik ve
Karşılaştırmalı Hukukun Sunduğu Fırsatlar
Bir içtihat değişikliği veya yasal reform zorunlu hale
gelmişken, çözümü sıfırdan icat etmemize gerek yok. Hem Türk hukuk doktrini hem
de karşılaştırmalı hukuk, bize yol gösterecek zengin bir birikim sunmaktadır.
Bu alanda en dikkat çeken önerilerden biri, Prof. Dr. Gökhan Antalya tarafından
Türk hukuku için geliştirilen iki aşamalı modeldir. İsviçre hukukundan
esinlenen bu model, hâkimin keyfi takdir yetkisini yapılandırılmış bir
çerçeveye oturtmayı hedefler.
Bu yaklaşıma göre hâkim, ilk aşamada olayın sübjektif
unsurlarından (kusur, ekonomik durum vb.) arındırılmış, zararın objektif
ağırlığına dayalı olarak hakim tarafından objektif kriterlere dayalı olarak
yahut bölge yargı mercileri yahut Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen bir
"taban tazminat"ı esas alır. İkinci aşamada ise bu taban miktar,
somut olayın özelliklerine göre (tarafların kusuru, zararın mağdurun
hayatındaki özel etkileri vb.) makul bir oranda artırılır veya indirilir.
Benzer şekilde, Alman hukukunda kullanılan ve benzer vakalarda verilen
kararları derleyen tazminat cetvelleri (Schmerzensgeldtabelle),
öngörülebilirliği ve eşitliği sağlamada önemli bir referans noktası
sunmaktadır.
Bu modeller, "zenginleşme yasağı" ilkesini tamamen
çöpe atmaz; aksine, onu doğru yorumlar. Amaç, mağdurun zenginleşmesini önlemek
değil, zarar verenin haksız yere zenginleşmesini, yani borcundan sembolik bir
bedelle kurtulmasını engellemektir.
Türkiye İçin Somut Bir Model Önerisi
AYM ve AİHM baskısı ile Yargıtay'ın açtığı değişim kapısı
birleştiğinde, Türkiye için hakkaniyetli, öngörülebilir ve caydırıcı yeni bir
manevi tazminat modeli tasarlamak mümkündür. Önerimiz, Prof. Dr. Antalya'nın
modelini ve karşılaştırmalı hukuktaki en iyi uygulamaları sentezleyen hibrit
bir yaklaşımdır:
- Aşama
1: Objektif Taban Tazminatın Belirlenmesi: Hâkim, ilk olarak somut ve
ölçülebilir kriterlere dayalı bir taban miktar belirlemelidir.
- Bedensel
Zararlarda: Adli Tıp Kurumu'nun maluliyet oranı cetvelleri temel
alınabilir. Yıllık brüt asgari ücret gibi bir katsayının, tespit edilen
maluliyet oranı ile çarpılmasıyla objektif bir taban oluşturulabilir.
- Diğer
Kişilik Hakkı İhlallerinde: İhlalin niteliğine (örneğin, kamuya açık
yapılması, yayılma hızı vb.) göre Yargıtay tarafından belirlenecek ve
asgari ücretin katları şeklinde ifade edilecek standart taban miktarlar
benimsenebilir.
- Aşama
2: Somut Olay Adaletine Göre Ayarlama: Belirlenen bu objektif taban
miktar, hâkim tarafından gerekçesi kararda açıkça belirtilmek suretiyle,
aşağıdaki gibi sınırlı ve somut kriterlere göre ayarlanabilir:
- Tarafların
Kusur Ağırlığı: Kast veya ağır ihmal, tazminatı artırıcı bir faktör
olmalıdır.
- Olayın
Vahameti: İhlalin özellikle zalimce veya aşağılayıcı bir şekilde
işlenmesi, caydırıcılık amacıyla miktarı artırmalıdır.
- Tarafların
Ekonomik Durumu: Bu faktör, tazminatı anlamsızlaştıracak bir indirim
sebebi olmamalı, sadece bir taraf için ekonomik yıkım olmasını önleyecek
bir denge unsuru olarak kullanılmalıdır.
Sonuç: Değişim Zorunlu, Yol Haritası Belli
Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez'in konuşmasıyla fitili ateşlenen bu süreç, bir lütuf değil, AİHM ve AYM kararlarının dayattığı bir zorunluluktur. Ergül Karbadağ'a uygun görülen 4.000 TL'lik adalet, bu sistemin artık miadını doldurduğunu göstermektedir. Çözüm için önümüzde iki yol var: Ya AYM, enflasyon kararında olduğu gibi cesur bir adımla pilot karar usulünü işleterek reformu tetikleyecek ya da Yargıtay, dış baskı ve iç eleştiriler karşısında daha fazla direnmeyerek, "zenginleşme yasağı" içtihadını terk edip doktrin ve karşılaştırmalı hukukun sunduğu modern ve adil modellere kapısını açacaktır. Her iki durumda da değişim kaçınılmazdır. Çünkü adalet, sembolik rakamlarla değil, mağdurun acısını onurlandıran, hakkını teslim eden ve gelecekteki ihlalleri önleyen etkili mekanizmalarla sağlanır.
Antalya, O. Gökhan: "Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması -Türk Hukukuna Manevi Zararın İki Aşamalı Olarak Belirlenmesine İlişkin Bir Model Önerisi" Marmara Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi Yıl 2016, Cilt: 22 Sayı: 3, 221 - 250, 16.12.2016. https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruhad/issue/36500/333733

Yorumlar