Ana içeriğe atla

Mavi Yakadan Metal Yakaya: İşgücünün Görünmez Dönüşümü

Fabrikalarda sessiz bir devrim yaşanıyor. Montaj hatlarında, depolarda, hatta hastane koridorlarında insansı robotlar yavaş yavaş yerlerini alıyor. Bu, artık bilim kurgu değil; 2025'in gerçeği. Ve hukukçular olarak, bu dönüşümün toplumsal, ekonomik ve yasal yansımalarını şimdiden tartışmaya başlamalıyız.


Sayılarla Konuşan Gerçeklik

2024 itibarıyla dünya genelinde iki milyondan fazla endüstriyel robot kuruldu; bu rakam son on yılda on katından fazla arttı. Ancak asıl çarpıcı olan, artış hızının ivmelenmesi. Cobot pazarının 2024 ile 2028 arasında yıllık yüzde 20'nin üzerinde büyümesi ve 2030 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor.

Ancak bu durum sadece üretim meselesiyle sınırlı değil. Yakın zamanda yapılan bir ankette, işletmelerin yüzde 84'ü önümüzdeki on yıl içinde robotik otomasyonu benimseme veya genişletme niyetinde olduklarını belirtti. Yani konuştuğumuz şey, birkaç şirketin deneysel projesi değil, küresel bir köklü değişime işaret ediyor.

Çin örneğine bakarsak, Çin, demografik bir krizle karşı karşıya: 2050'de nüfusun yüzde 40'ının emeklilik yaşının üzerinde olması bekleniyor. Bunun karşısında "jiqi huanren" – "makinelerle insanların yerini almak" – stratejisiyle her 10,000 imalat çalışanı için 567 robot yoğunluğuna ulaştı; bu, ABD'nin 307 ve Birleşik Krallık'ın 104 olan rakamlarının çok üzerinde. Ancak bu sadece Çin'in sorunu veya çözümü değil. Yaşlanan nüfus Avrupa'da, Japonya'da ve Güney Kore'de aynı baskıyı yaratıyor.

2050 Senaryosu: İki Olası Gelecek

Şimdi gözlerimizi kapatıp 2050'yi hayal edelim. Karşımızda iki farklı senaryo var.

Senaryo 1: Distopik Geçiş

İlk senaryoda, otomasyon kontrolsüz ve acımasız ilerliyor. 2050 yılında küresel insansı robotik endüstrisi 5 trilyon dolarlık bir değere ulaşıyor ve yüz milyonlarca robot kullanımda. Ancak bu geçiş planlanmamış, sosyal koruma olmadan gerçekleşmiş. Milyonlarca işçi yeniden eğitim almadan işlerini kaybetmiş. Sosyal güvenlik sistemleri çökmüş. İşsizlik oranları bazı sektörlerde yüzde 40'ı aşmış.

Toplumsal uçurum derinleşmiş: Bir yanda robot sahipleri ve yapay zekâ mühendisleri; diğer yanda mesleki becerilerini kaybetmiş, ekonomik sistemin dışına itilmiş kitleler. Sendikalar güçsüz, çalışma hakları anlamsız hale gelmiş. Çünkü yasalar hâlâ 20. yüzyıl emek ilişkilerine göre yazılı.

Senaryo 2: Uyumlu Dönüşüm

İkinci senaryoda ise toplum, bu geçişi başarıyla yönetmiş. İnsansı robotlar, insan yeteneklerini artırarak işleri daha anlamlı ve üretken hale getirmiş; robotlar daha tehlikeli görevleri üstlenerek işyeri güvenliğini iyileştirmiş. Çalışanların fiziksel yükü azalmış, iş memnuniyeti artmış ve yaralanmalar azalmış.

Hukuk sistemi zamanında uyum sağlamış. Robot katkı payları sosyal güvenlik sistemlerini finanse ediyor. Sürekli eğitim bir hak olarak tanınmış. İnsanlar artık "iş güvencesi" yerine "istihdam edilebilirlik güvencesi" altında. Yeni meslekler doğmuş: Robot eğitimcileri, insan-robot işbirliği koordinatörleri, algoritmik etik denetçileri.

Yeni roller ortaya çıkmış – robotların bakımı, programlanması, denetlenmesi ve robotlarla işbirliği yapmak gibi – böylece insanlar gelecek işgücünün ayrılmaz bir parçası olarak kalmış.

İnsan-Robot İşbirliği: Cobotlar…

Belki de bu senaryolar arasındaki en kritik ayrım, "cobotlar" (işbirlikçi robotlar) anlayışında saklı. Geleneksel endüstriyel robotlar güvenlik endişeleri nedeniyle izole alanlarda çalışırken, cobotlar gelişmiş sensörler ve güvenlik özellikleriyle insanlarla yakın etkileşimde bulunacak şekilde tasarlandı.

Ford'un Almanya fabrikasında iki robot, sis farlarının ergonomik açıdan zor ayarını yaparken insan operatör konvansiyonel farları ayarlıyor; insan ve robot ek güvenlik ekipmanı olmadan aynı araç üzerinde çalışıyor. Bu küçük örnek, büyük bir felsefi farkı gösteriyor: İnsanın yerini alan robot mu, yoksa insanı güçlendiren robot mu?

Shanghai'deki yeni eğitim tesisinde, farklı üreticilerin robotları ortak bir "süper beyin" altında işbirliği yapmayı öğreniyor. Peki insanlarla işbirliğini de öğrenecekler mi? Ve daha önemlisi, insanlar robotlarla işbirliği yapmaya hazır mı?

Hukuk Politikasının Önündeki Sorular…

İşte tam bu noktada, hukukçular olarak karşımıza çıkan temel sorular:

  • Sorumluluğun Yeni Yüzü: Bir robot hata yaptığında sorumluluk kime ait? Üreticiye mi, yazılım geliştiricisine mi, kullanan şirkete mi? Bir robotun algoritması ayrımcılık yapıyorsa, bunu nasıl tespit edip cezalandıracağız? İş kazasında robot dahilse, tazminat rejimi nasıl işleyecek?
  • İstihdam Güvencesinin Geleceği: Mevcut iş hukuku, insan emeğinin korunması varsayımı üzerine kurulu. Kıdem tazminatı, ihbar öneli, sendikal haklar... Robot işgücü bu denkleme girdiğinde sistem nasıl işleyecek? Bir şirket işgücünün yüzde 70'ini robotlarla değiştirdiğinde, geriye kalan insan çalışanlara karşı yükümlülüğü ne olmalı?
  • Sosyal Güvenlik Sisteminin Finansmanı: Robot işgücü prim ödemiyor, ama sosyal güvenlik sisteminin finansmanı çalışanların primlerine dayanıyor. Nüfus yaşlanıyor, aktif çalışan sayısı azalıyor, bir de robotlar işleri devralıyorsa, emeklilik sistemleri nasıl ayakta kalacak?
  • Evrensel Temel Gelir: Utopya mı, Zorunluluk mu? Yapısal işsizlik yüzde 20'leri, 30'ları bulursa, insanlar nasıl geçinecek? Evrensel temel gelir (UBI) modeli bir çözüm olabilir mi, yoksa bu, çalışma etiğini zedeleyecek bir tuzak mı?
  • Yeniden Nitelendirme ve Sürekli Öğrenme: Bir montaj işçisini veri analisti yapmak ne kadar gerçekçi? Toplumun tamamını sürekli eğitim döngüsüne sokmak mümkün mü? Bunu kim finanse edecek? Ve daha da önemlisi, herkesin dijital becerilere uyum sağlayabileceği varsayımı ne kadar gerçekçi?

Geleceği Şekillendirecek Tartışılmalar ve Öneriler

Bu soruların kolay cevapları yok. Ama bazı öneriler tartışmaya değer:

  • Otomasyon Şeffaflığı: Belirli bir eşiğin üzerinde otomasyon planlayan şirketler, etki değerlendirmesi yayınlamakla yükümlü tutulmalı. Hangi işler ortadan kalkacak? Alternatif istihdam olarak ne sunulacak? Bu bilgi kamuoyuyla paylaşılmalı.
  • Robot Katkı Payı Sistemi: Vergi değil, doğrudan sosyal güvenliğe katkı. İnsan işgücü için ödenen primlerin bir oranı, robot işgücü için de tahsil edilmeli. KOBİ'ler ve AR-GE için muafiyet olmalı.
  • Geçiş Hakları: İşini kaybeden çalışanlara sadece kıdem tazminatı değil, yeniden eğitim hakkı, geçiş dönemi maaşı ve psikolojik destek sunulmalı. Bu bir maliyet değil, toplumsal istikrarın sigortasıdır.
  • Cobot Standardizasyonu: ISO/TS 15066 gibi güvenlik standartları zorunlu hale getirilmeli, düzenli denetlenmeli. İnsan-robot işbirliği tesadüfe bırakılmamalı.
  • Algoritmik Hesap Verebilirlik: İşe alımdan performans değerlendirmeye, her algoritmik karar şeffaf ve denetlenebilir olmalı. Ayrımcılık yapan bir algoritmayı tespit etmek ve cezalandırmak için mekanizmalar gereklidir.
  • Sosyal Diyalog: Sendikalar, işveren örgütleri, teknoloji şirketleri ve kamu otoriteleri, otomasyonun yönetimi için ulusal ve sektörel platformlar kurmalı.

Sonuç: Yazılmamış Gelecek

Moody's'in uyarısı net: Robotik sektör, kitle iş kayıpları korkusu ve otonom makinelerin kötüye kullanımı gibi uzun vadeli zorluklarla karşı karşıya. Ama bu zorluklar aşılmaz değil.

İnsansı robotların yükselişi kaçınılmaz. Ama bu yükselişin şekli, hızı, sosyal maliyeti – bunlar politik tercihlerdir. Teknoloji determinist değildir; toplum ne yapmak istediğine karar verir.

Mavi yakadan metal yakaya geçiş başladı. 20. yüzyılın endüstriyel işçisi, 21. yüzyılda farklı bir kimlik kazanacak. Belki robotlarla uyum içinde, onların yapamadığı yaratıcılık, empati ve stratejik düşünmeye odaklanan yeni bir çalışan profili ortaya çıkacak.

Bu geçişin nasıl yönetileceğine dair kararlar, bugün veriliyor. Hukukun, sosyal politikanın, eğitim sisteminin bu dönüşüme ayak uydurması gerekiyor. Yoksa 2050'de geriye dönüp bakacağız ve "neden hiçbir şey yapmadık" diye soracağız.

Gelecek şu an yazılıyor. Ama kalemi kim tutuyor? İşte asıl soru bu.

 

Kaynakça:

Council on Foreign Relations. (2025). China's Industrial Policy Drives Boom in Eldercare Robots. https://www.cfr.org/blog/chinas-industrial-policy-drives-boom-eldercare-robots

Geopolitics Unplugged. (2025). The Graying Dragon: How China's Aging Crisis Threatens Global Economic Stability. https://geopoliticsunplugged.substack.com/

International Federation of Robotics. (2024). Collaborative Robots: How Robots Work alongside Humans. https://ifr.org/ifr-press-releases/news/how-robots-work-alongside-humans

Kalil, M. (2025). Top 20+ Chinese Humanoid Robots from Summer 2025. https://mikekalil.com/blog/china-humanoid-summer-2025/

Moody's Ratings. (2025). China Surges Ahead as Global Robotics Powerhouse. China Daily. https://global.chinadaily.com.cn/

Morgan Stanley. (2025). Humanoid Robots Market Forecast. Aktaran: The AI Insider.

NaturalNews. (2025). The Robotic Revolution: How China's Automation Drive is Leaving the West Behind. https://www.naturalnews.com/

People's Daily Online. (2025). China's First Heterogeneous Humanoid Robot Training Facility. https://en.people.cn/

People's Daily Online. (2025). Humanoid Robot Industry Thrives in China. https://en.people.cn/

Qviro. (2025). 2025 Key Trends in Collaborative Robots. https://qviro.com/blog/2025-key

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

G20 İçinde Türk Hukuk Piyasası: Mesleğin Ekonomik Çıkmazı

Her avukat, her hukuk fakültesi öğrencisi ve mesleğe yeni adım atmış her genç, son yıllarda giderek ağırlaşan rekabeti ve daralan ekonomik alanı derinden hissediyor. Büro giderleri, müvekkil bulma zorluğu gibi günlük endişeler, aslında çok daha büyük ve temel bir sorunun günlük hayata olan yansımaları. G20 ülkelerinin hukuk piyasalarını karşılaştırmak için yaptığım araştırma, bu hissiyatı somut verilerle ortaya koyuyor ve Türkiye'deki avukatların içinde bulunduğu durumu çarpıcı bir netlikle tanımlıyor: Türk avukatlığı, " yüksek rekabet, düşük fırsat " olarak özetlenebilecek bir baskı alanında faaliyet gösteriyor. Bu durum, iki temel veriye dayanıyor: Piyasadaki avukat yoğunluğu ve her avukata düşen ekonomik pazarın küçüklüğü. Sorun 1: Popülist Politikalar ve Kontrolsüzce Artan Rekabet Türkiye, avukatlık hizmetleri piyasası doygunluğu açısından G20'nin en rekabetçi ülkelerinden biri. Ülkemizde her bir avukata sadece 461 kişi düşüyor. Bu oran, bizi ABD, Birleşik Kr...

Sabahattin Ali Yaşasaydı Türk Edebiyatı Nereye Evrilirdi?

Edebiyat tarihi genellikle yazılanlar üzerinden okunur; ancak bazen yazılamayanlar , kütüphaneler dolusu kitaptan daha ağır bir gölge bırakır. Sabahattin Ali ’nin 1948’deki trajik ölümü, Türk edebiyatı için yalnızca biyolojik bir kayıp değil, düşünce dünyamızda derin bir inkıta anlamına gelir. O, sadece başarılı öyküler yazan bir edip değil; Türkçenin anlatı imkânlarını " köy gerçekçiliği " ile "şehirli melankoli" arasında kurduğu köprüyle genişleten bir isimdi. Bu yazı, Sabahattin Ali’nin yarım bırakılan hayat çizgisini boş bir varsayım alanı olarak değil; edebiyatımızın kaybettiği sosyolojik ve psikolojik imkânları yeniden düşünmek için bir inceleme zemini olarak ele alıyor. O karanlık sınır aşılabilseydi, Türk edebiyatının akışı hangi yeni yönlere kırılırdı? 1. Dilin Kristalleşmesi: Yalınlıktan Varoluşsal Sancıya Sabahattin Ali’nin edebiyat yolculuğuna bakıldığında, dilinin Kuyucaklı Yusuf ’taki epik anlatıdan Kürk Mantolu Madonna ’daki içsel monologlara doğr...

Hakkında

Bu blog sayfası Şamil Demir'in çeşitli mecralarda yayınlanmış olan yazılarının arşividir. Bu sitenin başka bir amacı yoktur. Şamil Demir 1997 yılında Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 2011 yılında Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk yüksek lisans programından mezun olmuştur. 1998 yılından beri Ankara Barosuna kayıtlı avukattır. 2013 yılından beri Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı arabulucudur. İngilizce bilmektedir. Evli, bir çocuk babasıdır.