Ana içeriğe atla

Yargıtay İBGK: Emekli Maaşına Banka Blokesi 'Serbest''

Hukuk camiasında uzun zamandır tartışmalı olan konu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun (YİBGK) 21 Mart 2025 tarihli kararıyla çözüldü. Ancak bu çözüm, beraberinde yeni ve derin bir tartışmayı alevlendirdi: Bankalar, kredi sözleşmesinde alınan bir rızaya dayanarak emeklinin maaş hesabına doğrudan bloke koyabilecek. Yıllardır Yargıtay daireleri ile Hukuk Genel Kurulu arasında süregelen çelişkili kararlar böylece son buldu; fakat varılan sonuç, sosyal devlet ilkesi ve tüketicinin korunması adına endişe verici bir tablo çiziyor.

Peki, Yargıtay bu karara nasıl ulaştı ve bu karar emekliler ile hukuk sistemi için ne anlama geliyor?

Kararın Temeli: "Bu Bir Haciz Değil, Sözleşmenin İfasıdır"

YİBGK'nın çoğunluk görüşünün temel dayanağı, yapılan işlemin hukuki niteliğine ilişkin getirdiği ayrımdır. Karara göre bankanın, emeklinin maaş hesabından yaptığı kesinti bir "cebri icra" faaliyeti, yani bir haciz işlemi değildir. Bu, tarafların kredi sözleşmesini imzalarken anlaştıkları özel bir "ifa biçimi"dir. Banka, bu işlemi yaparken devletin icra dairelerini kullanmıyor, sadece sözleşmenin kendisine tanıdığı virman, takas veya mahsup yetkisini hayata geçiriyor.

Bu mantığa göre, ortada bir haciz işlemi olmadığından, İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) emekli maaşını koruyan haczedilmezlik kurallarının uygulanmasına da gerek yoktur. Çoğunluk, Anayasa ile güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü ve ahde vefa ilkesine öncelik tanıyarak, emeklinin kendi rızasıyla verdiği bu yetkiden sonradan dönmesinin dürüstlük kuralına aykırı olacağını belirtiyor.

Madalyonun Diğer Yüzü: Kanuna Karşı Hile ve Korumasız Bırakılan Emekli

Ne var ki, karara muhalif kalan üyelerin güçlü karşı oy gerekçeleri, bu formalist yaklaşımın ardındaki tehlikelere dikkat çekiyor. Muhaliflere göre bu durum, "kanuna karşı hile"nin tipik bir örneğidir. Yani, kanunun açıkça yasakladığı bir sonuca (emekli maaşının tamamına el konulması) ulaşmak için, görünüşte yasal bir araç (sözleşme hükmü) kullanılmaktadır.

Emekli maaşının haczedilmezliği, basit bir teknik düzenleme değil, Anayasa'nın "sosyal hukuk devleti" ilkesinin ve kamu düzeninin bir gereğidir. İİK'nın 83/a maddesi, bu haktan "önceden yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunu" açıkça belirtir. Bu hükmün amacı, borçluyu, kredi ihtiyacı gibi zor bir anda, gelecekteki asgari geçim kaynağını tehlikeye atacak bir taahhütten, yani bizzat kendisine karşı korumaktır. Kredi sözleşmesi anında alınan genel bir rıza, kanunun tam da engellemek istediği bu durumu yaratmaktadır.

"Bloke", Hacizden Daha Ağır Bir Silah

Kararın en sorunlu yönlerinden biri, "bloke" adı verilen fiili durumun, resmi haciz işleminden çok daha ağır ve güvencesiz sonuçlar doğurmasıdır. Resmi bir hacizde borçlunun itiraz hakkı, şikâyet yolu, kendisine tanınan ödeme süreleri gibi birçok usuli güvencesi vardır. Oysa bankanın bloke işlemi, borçluya hiçbir savunma hakkı tanımayan, itiraz veya şikâyete kapalı, tamamen alacaklının insafına bırakılmış, denetimsiz bir el koyma yetkisidir. YİBGK'nın bu kararı, devletin resmi organlarına bile tanınmayan böylesi bir yetkiyi özel bir şirkete vermiş olmaktadır.

Kararın Pratik Sonuçları: Tehlikeli Bir Emsal

Bu karar, ilk bakışta emeklilerin krediye erişimini kolaylaştıracak gibi görünebilir. Ancak bu, bankaların emeklinin ödeme gücünü analiz etme sorumluluğunu azaltarak aşırı borçlanmayı teşvik etme riski taşır.

Daha da tehlikelisi, bu kararın yarattığı mantık, sadece banka kredileriyle sınırlı kalmayabilir. Kiraya verenlerden mal satan esnafa kadar her alacaklı, standart sözleşmelere ekleyeceği "bloke, takas, mahsup" yetkileriyle İİK'nın koruduğu tüm ücret ve maaşlar için haczedilmezlik kuralını delmeye çalışabilir. Bu durum, borçlunun asgari yaşam hakkı aleyhine, alacaklı-borçlu dengesini temelden sarsma potansiyeli taşıyan bir emsal teşkil etmektedir.

Sonuç olarak YİBGK, hukuki öngörülebilirliği sağlama adına önemli bir adım atmış olsa da bunu kanunun koruyucu ruhunu ve sosyal adalet dengesini feda etme pahasına yapmıştır. Bu karar, kanuna karşı hile niteliğindeki bir uygulamayı meşrulaştırmış, emekli gibi toplumun kırılgan bir kesimini hem usuli hem de maddi hukuk korumasından yoksun bırakmıştır. Bu derin sosyal ve hukuki gerilim, artık topu yasama organına atmaktadır. Yasa koyucunun, haczedilmezlik kurallarını modern sözleşme pratikleri karşısında hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yeniden ve açıkça düzenlemesi, bir zorunluluk haline gelmiştir.

 

Kaynak: Demir, Şamil. “Yargıtay i̇çtihadı birleştirme büyük genel kurulu'nun emekli maaşına bloke konulmasına i̇lişkin 2022/2 E. 2025/1 K. sayılı kararının i̇ncelenmesi”, 21 Temmuz 2025. https://doi.org/10.5281/zenodo.16268002.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

G20 İçinde Türk Hukuk Piyasası: Mesleğin Ekonomik Çıkmazı

Her avukat, her hukuk fakültesi öğrencisi ve mesleğe yeni adım atmış her genç, son yıllarda giderek ağırlaşan rekabeti ve daralan ekonomik alanı derinden hissediyor. Büro giderleri, müvekkil bulma zorluğu gibi günlük endişeler, aslında çok daha büyük ve temel bir sorunun günlük hayata olan yansımaları. G20 ülkelerinin hukuk piyasalarını karşılaştırmak için yaptığım araştırma, bu hissiyatı somut verilerle ortaya koyuyor ve Türkiye'deki avukatların içinde bulunduğu durumu çarpıcı bir netlikle tanımlıyor: Türk avukatlığı, " yüksek rekabet, düşük fırsat " olarak özetlenebilecek bir baskı alanında faaliyet gösteriyor. Bu durum, iki temel veriye dayanıyor: Piyasadaki avukat yoğunluğu ve her avukata düşen ekonomik pazarın küçüklüğü. Sorun 1: Popülist Politikalar ve Kontrolsüzce Artan Rekabet Türkiye, avukatlık hizmetleri piyasası doygunluğu açısından G20'nin en rekabetçi ülkelerinden biri. Ülkemizde her bir avukata sadece 461 kişi düşüyor. Bu oran, bizi ABD, Birleşik Kr...

Sabahattin Ali Yaşasaydı Türk Edebiyatı Nereye Evrilirdi?

Edebiyat tarihi genellikle yazılanlar üzerinden okunur; ancak bazen yazılamayanlar , kütüphaneler dolusu kitaptan daha ağır bir gölge bırakır. Sabahattin Ali ’nin 1948’deki trajik ölümü, Türk edebiyatı için yalnızca biyolojik bir kayıp değil, düşünce dünyamızda derin bir inkıta anlamına gelir. O, sadece başarılı öyküler yazan bir edip değil; Türkçenin anlatı imkânlarını " köy gerçekçiliği " ile "şehirli melankoli" arasında kurduğu köprüyle genişleten bir isimdi. Bu yazı, Sabahattin Ali’nin yarım bırakılan hayat çizgisini boş bir varsayım alanı olarak değil; edebiyatımızın kaybettiği sosyolojik ve psikolojik imkânları yeniden düşünmek için bir inceleme zemini olarak ele alıyor. O karanlık sınır aşılabilseydi, Türk edebiyatının akışı hangi yeni yönlere kırılırdı? 1. Dilin Kristalleşmesi: Yalınlıktan Varoluşsal Sancıya Sabahattin Ali’nin edebiyat yolculuğuna bakıldığında, dilinin Kuyucaklı Yusuf ’taki epik anlatıdan Kürk Mantolu Madonna ’daki içsel monologlara doğr...

Hakkında

Bu blog sayfası Şamil Demir'in çeşitli mecralarda yayınlanmış olan yazılarının arşividir. Bu sitenin başka bir amacı yoktur. Şamil Demir 1997 yılında Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 2011 yılında Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk yüksek lisans programından mezun olmuştur. 1998 yılından beri Ankara Barosuna kayıtlı avukattır. 2013 yılından beri Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı arabulucudur. İngilizce bilmektedir. Evli, bir çocuk babasıdır.