Ana içeriğe atla

Yapay Zekâ İçerikleri Yazın ve İçtihadı Tehdit Ediyor mu?

Yapay zekâ tarafından üretilen hukuki analizler ve dilekçeler, arama motorlarını ve veri tabanlarını doldururken, "Model Çöküşü" olarak bilinen bir riskle karşı karşıya olunabilir. Bu döngü hukukçuları entelektüel bir kısırlığa ve mesleki tembelliğe sürükleyebilir.

Hukuk uygulaması, yapay zekanın (YZ) sunduğu verimlilik artışını hızla benimsedi. Artık dilekçe taslakları hazırlamak, emsal kararları özetletmek veya karmaşık mevzuatı analiz ettirmek için büyük dil modellerine başvurmak gün geçtikçe sıradanlaşan bir eylem haline geldi. Bu teknolojik kolaylık, mesleki zamanı daha verimli kullanmaya olanak tanıyor gibi görünse de, madalyonun diğer yüzü, hukuk bilgi ekosistemimiz için önemli bir tehdit barındırıyor olabilir.

Tehlikenin adı: Otoreferansiyel Kısır Döngü

Mekanizma basittir:

  1. Hukukçular ve içerik üreticileri, YZ kullanarak hukuki makaleler, analizler ve içtihat özetleri üretir.
  2. Bu sentetik içerikler, hukuki haber sitelerinde, bloglarda ve akademik platformlarda hızla yayılır.
  3. Google gibi arama motorları ve hatta hukuk veri tabanları, bu yeni üretilmiş, akıcı ve "ikna edici" metinleri tarayarak dizinlerine ekler.
  4. Bir sonraki nesil YZ modelleri eğitilirken, internetten çektikleri bu "yeni" hukuki veriler, artık büyük oranda önceki YZ modellerinin ürettiği sentetik metinlerden oluşur.

İşte bu noktada, "Model Çöküşü" olarak bilinen olguyla karşı karşıya kalınabilir.

Fotokopinin Fotokopisi: Hukuki Nüansın Kaybı

Bu durum, bir fotokopinin sürekli olarak tekrar fotokopisini çekmeye benzer. İlk birkaç kopya orijinaline benzese de, her yeni kopyada detaylar kaybolur, parazitler artar ve görüntü bulanıklaşır. YZ modelleri, eğitim verilerindeki istatistiksel olasılıklara göre çalışır. İnsan verisi, çok geniş bir yelpazede "uç" örnekler, beklenmedik yaratıcılıklar, tuhaflıklar ve derin uzmanlık bilgileri içerir.

Ancak YZ tarafından üretilen içerik, bu verilerin "ortalamasını" veya "en olası" versiyonunu yansıtma eğilimindedir. İnternet, YZ'nin ürettiği bu "ortalama" içerikle dolduğunda, yeni modeller bu ortalama veriden eğitilir.

Hukuk, "ortalama" bir disiplin değildir. Hukuk, istisnalarda, detaylarda, emsal teşkil eden "uç" vakalarda ve aykırı görüşlerde yaşar. Eğer YZ modelleri, eğitim verilerinin çoğunluğu sentetik hale geldiği için bu istisnai emsalleri veya özellikli az eden doktrinel tartışmaları "istatistiksel bir anomali" olarak görmeye başlarsa, ne olur?

Cevap: Doktrinel tek tipleşme başlar. Hukuk, sürekli aynı gerekçelerle oluşmuş görüşleri, aynı kalıpları ve aynı "en güvenli" yorumları tekrarlayan dev bir koroya dönüşür.

Doktrinel Kısırlık ve Hukukçunun Bilişsel Yük Devri

Bu döngünün iki temel sonucu vardır:

1. Bilgi Üretiminin Durması ve Referansların Kirlenmesi:

Yapay zekâ, doğası gereği, mevcut verilerin bir sentezini yapar. Eğer beslendiği veri havuzu, kendi ürettiği önceki sentezlerden ibaretse, yeni ve özgün bir hukuki yorum veya teori nasıl gelişebilir?

Daha da önemlisi, YZ'nin ürettiği ve belki de hatalı veya bağlamından kopuk bir hukuki analizi, başka bir YZ'nin kaynak göstererek doğrulamasıdır. Bu durumda, bilginin kökenini, yani birincil kaynağı bulmak imkânsız hale gelir. "Dijital bir karanlık çağ" başlar; burada hangi bilginin orijinal insan zekasının ürünü, hangisinin bir makine tekrarı olduğunu ayırt edemeyiz.

2. Hukukçunun Entelektüel Atâleti:

YZ'nin sunduğu akıcı ve "yeterince iyi" cevaplar, hukukçuların derinlemesine araştırma yapma, metni bizzat yorumlama ve eleştirel düşünme motivasyonunu önemi ölçüde azaltabilir. Bir kanunu veya içtihadı okumak yerine onun özetini okumakla yetindiğimizde, "hukuki sezgi" olarak adlandırdığımız beceri zayıflar. Analiz etme, sentezleme ve en önemlisi yorumlama kabiliyetimiz körelir. Bu, mesleki becerilerin YZ'ye devredilmesi, yani "bilişsel yük devri” demektir. YZ'yi muhakememiz yerine "ikame" ettiğimizde, asıl üreticiler olmaktan çıkıp, YZ'nin ürettiği bilginin pasif tüketicileri haline gelme riskiyle karşı karşıya kalırız.

Çözüm: Güçlendirici Olarak YZ, Otorite Olarak Hukukçu

Bu karamsar tablo, teknolojiyi reddetmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Bu durum adına endişelenmesi gerekenler sadece biz değiliz. Aksine, arama motorları ve YZ laboratuvarları bu "Model Çöküşü" riskinin farkındadır. Örneğin Google'ın E-E-A-T (Deneyim, Uzmanlık, Yetkinlik, Güvenilirlik) ilkeleri, tam da YZ'nin kolayca taklit edemeyeceği insani unsurları ödüllendirmek için tasarlanmıştır.

Hukuki bilgi ve veri özelinde ifade etmek gerekirse bu, "duruşma tecrübesi", "belirli bir alandaki derin uzmanlık" ve "özgün hukuki mütalaa" gibi YZ'nin üretemeyeceği değerlerin, arama motorları tarafından öne çıkarılmaya değer içerik belirlenirken prim yapacağı anlamına gelir.

Bu döngüyü kırmak biz hukukçuların elindedir. YZ'yi son kullanıcı olarak bir ürün değil, bir ham madde sağlayıcı, bir "araştırma asistanı" olarak kullanabiliriz.

Hukukçunun rolü değişiyor. Artık mesele sadece bilgiyi bulmak değil; o bilgiyi doğrulamak, yorumlamak, sentetik gürültüden ayıklamak ve en önemlisi, o bilginin üzerine özgün, insan ürünü bir hukuki düşünce inşa etmektir. Eğer biz özgün analizler, derinlemesine makaleler ve yaratıcı savunmalar üretmeyi bırakırsak, yani hukuk ekosistemini sistemi doğrulanmış veri ve bilgi ile beslemezsek, tüm hukuki bilgi sistemi -arama motorları temizlemeye karar vermedikçe- bu bilgi kirliliğiyle baş başa kalacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

G20 İçinde Türk Hukuk Piyasası: Mesleğin Ekonomik Çıkmazı

Her avukat, her hukuk fakültesi öğrencisi ve mesleğe yeni adım atmış her genç, son yıllarda giderek ağırlaşan rekabeti ve daralan ekonomik alanı derinden hissediyor. Büro giderleri, müvekkil bulma zorluğu gibi günlük endişeler, aslında çok daha büyük ve temel bir sorunun günlük hayata olan yansımaları. G20 ülkelerinin hukuk piyasalarını karşılaştırmak için yaptığım araştırma, bu hissiyatı somut verilerle ortaya koyuyor ve Türkiye'deki avukatların içinde bulunduğu durumu çarpıcı bir netlikle tanımlıyor: Türk avukatlığı, " yüksek rekabet, düşük fırsat " olarak özetlenebilecek bir baskı alanında faaliyet gösteriyor. Bu durum, iki temel veriye dayanıyor: Piyasadaki avukat yoğunluğu ve her avukata düşen ekonomik pazarın küçüklüğü. Sorun 1: Popülist Politikalar ve Kontrolsüzce Artan Rekabet Türkiye, avukatlık hizmetleri piyasası doygunluğu açısından G20'nin en rekabetçi ülkelerinden biri. Ülkemizde her bir avukata sadece 461 kişi düşüyor. Bu oran, bizi ABD, Birleşik Kr...

Sabahattin Ali Yaşasaydı Türk Edebiyatı Nereye Evrilirdi?

Edebiyat tarihi genellikle yazılanlar üzerinden okunur; ancak bazen yazılamayanlar , kütüphaneler dolusu kitaptan daha ağır bir gölge bırakır. Sabahattin Ali ’nin 1948’deki trajik ölümü, Türk edebiyatı için yalnızca biyolojik bir kayıp değil, düşünce dünyamızda derin bir inkıta anlamına gelir. O, sadece başarılı öyküler yazan bir edip değil; Türkçenin anlatı imkânlarını " köy gerçekçiliği " ile "şehirli melankoli" arasında kurduğu köprüyle genişleten bir isimdi. Bu yazı, Sabahattin Ali’nin yarım bırakılan hayat çizgisini boş bir varsayım alanı olarak değil; edebiyatımızın kaybettiği sosyolojik ve psikolojik imkânları yeniden düşünmek için bir inceleme zemini olarak ele alıyor. O karanlık sınır aşılabilseydi, Türk edebiyatının akışı hangi yeni yönlere kırılırdı? 1. Dilin Kristalleşmesi: Yalınlıktan Varoluşsal Sancıya Sabahattin Ali’nin edebiyat yolculuğuna bakıldığında, dilinin Kuyucaklı Yusuf ’taki epik anlatıdan Kürk Mantolu Madonna ’daki içsel monologlara doğr...

Hakkında

Bu blog sayfası Şamil Demir'in çeşitli mecralarda yayınlanmış olan yazılarının arşividir. Bu sitenin başka bir amacı yoktur. Şamil Demir 1997 yılında Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 2011 yılında Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk yüksek lisans programından mezun olmuştur. 1998 yılından beri Ankara Barosuna kayıtlı avukattır. 2013 yılından beri Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı arabulucudur. İngilizce bilmektedir. Evli, bir çocuk babasıdır.